Gül yanımda,şarap elimde,sevgili muradımca bana yar...cihan sultanı bile böyle bir günüme köle olur.
Söyle;bu meclise mum getirmeyin.Bu gece,meclisimizde sevgilinin dolunay gibi olan cemali kafi.
Mezhebimizde şarap helaldir;ama ey gül fidanı gibi nazik,selvi boylu güzel,sen olmazsan haramdır.
Meclisimize güzel koku katma.Çünkü her an senin saçlarının kokusunu almakta,onunla neşelenmekteyiz.
Kulağım tamamıyla neyin sözünde,çengin nağmesinde.Gözüm,tamamıyla lal gibi dudakta ve kadehin dönüşünde.
Şeker lezzetinden,şekerden bahsetme.Muradım ancak senin tatlı dudağında.
Gam def'ine virane gönülde mukim olalı,makamım daima harabat civarıdır.
Ayıptan,ardan niçin bahsediyorsun ki? şöhretim ayıpla,arla.şöhretimi niçin soruyorsun ki?ayıbım,arım şöhretten!
Şarap içmekteyiz,sarhoşuz,rindiz,güzellere bakıyoruz,hayranız,doğru...Fakat bu şehirde hangi adam bizim gibi değil? onu bir göster!
Ayıbımı muhtesibe söylemeyin.O dabizim gibi durmadan daimi işret aramakta,o da bizimle bir halli!
Hafız,şarapsız,sevgilisiz bir an bile durma.Gül mevsimi,yasemin sefası,ramazan bayramı!
Korku nedir ? Korku bağımsız bir şekilde değil, yalnızca bir şeyler ile ilintili olduğu sürece varolabilir.Ölümden, bilmediğim bir şeyden nasıl korkabilirim? Ben sadece bildiğim bir şeyden korkabilirim. Ölümden korktuğumu söylediğimde gerçekten bilinmeyen bir şeyden mi,ölümden mi korkuyorum? Yoksa bildiğim şeyleri kaybetmekten mi? Benim asıl korkum ölüm değil fakat sahip olduğum şeylerle olan ilintilerimi kaybetmemdir.
Şimdi benim sorum, ailemizi,saygınlığımızı,kişiliğimizi,banka hesabımızı, iştahımızı vb. kaybetmemizin korkusu olan bilinenin korkusundan nasıl özgür olacağımızdır.Korkunun bilinçten kaynaklandığını söyleyebilirsiniz fakat bilinciniz sizin kendi şartlanmanızla şekillenir, yani bilinç halihazırda bilinenin bir sonucudur.Peki ne biliyorum? Bilgi, şeyler hakkında fikir,düşünce sahibi olmak ve bilinenlerle ilintili mantıksal bir bağa sahip olmaktan başka bir şey değildir.Fikirler, meselelerin çözümlemelerine cevaben tecrübelerin bir sonucu olan yaşanmışlıklardır.
Bilinenden korkuyorum, yani insanları,şeyleri,fikirleri kaybetmekten, kendimi keşfetmekten, boşluğa düşmekten korkuyorum.Kaybolmakla, kazanamamakla ve daha fazla zevk alamamakla ortaya çıkan acıdan korkuyorum.
İşte bu acının korkusudur.Fiziksel acı sinirsel bir tepkidir.Fakat psikolojik acı, ben bana memnuniyet veren şeylere sıkı sıkıya bel bağladığımda bir başka şeyin veya bir başkasının onu benden çekip alabilme ihtimali sonucu ortaya çıkar.Psikolojik birikimler rahatsız edilmedikleri sürece psikolojik acıyı engellerler bu da demektir ki ben,herhangi bir ciddi rahatsızlığı engelleyen bir tecrübeler ve birikimler yığınıyım ve rahatsız edilmek istemiyorum.
İşte bu yüzden onlara(birikimlerime,tecrübelerime) el uzatacak birinden korkarım.Bu nedenledir ki korkum bilinendendir.Acıları defedip, kederleri engelleyerek topladığım fiziksel veya psikolojik birikimlerimdir korkum.Fakat keder, psikolojik acıyı engellemek için birikim yaptığımız,tecrübe kazandığımız sürecin bir parçasıdır.Bilgi de acıyı engeller.
Tıbbi bilginin fiziksel acının önüne geçtiği gibi, inançlarda psikolojik acıya mani olur.Bu nedenledir ki, her ne kadar hakkındaki gerçekliğe dair kusursuz bir bilgimiz veya somut bir kanıtımız olmasa da inançlarımızı kaybekten korkarız.Bazı bana yutturulan geleneksel inançları yadsıyabilirim çünkü kendi yaşanmışlıklarım bana güç,güven ve anlayış verir.Fakat yine, bu tür inançlar ve bilgiler az önce anlattığım şekilde kazanılmıştır - acıyı engelleyerek.
Korku, kaybetme korkusunu yaratan bilinenin birikmişliği olduğu sürece varolur.Bu yüzden bilinmeyenin korkusu aslında birikmiş bilineni kaybetmenin korkusudur.Birikim değişmez bir şekilde korku demektir, ki sırası gelince acıya dönüşür; ve "Kaybetmemeliyim!" dediğim anda alın size korku.Niyetim acıyı engellemek olsa da, acı birikimin özünde olan bir şeydir.Sahip olduğum şeyler,(birikimlerim) acı olan korkuyu yaratır.
Savunma yapma içgüdüsü saldırıyı doğurur.Fiziksel bir emniyet isterim bu yüzden silahlı kuvvetleri gerektiren bir egemen hükumet kurarım ,ki bu da savaş demektir, güvenliği ortadan kaldırır.Her ne zaman kendini koruma arzusu varsa, korku vardır.Emniyet istemenin yanlışlığını gördüğümde artık o konuda birikim yapmayı durdururum.Fakat siz bunu gördüğünüzde birikim yapmaktan başka elinizden bir şey gelmiyorsa bunun nedeni gerçekten görmemenizdir,çünkü, doğal olarak, birikim de acı vardır.
Korku birikimsel süreçte varolur ve bazı şeylere olan inancımız birikimsel sürecin bir parçasıdır.Çocuğum ölür ve kendimi bu süreçte psikolojik olarak rahatlatmam için reenkarnasyona inanırım: fakat, bir çok inanma sürecinin başında kuşku vardır.Görünüşte şeyleri biriktiririm ve savaşa yol açarım; içten içe inanç besler ve acıya neden olurum.Banka hesaplarına sahip olmak, zevk almak vesaire için emniyette olmak istediğim sürece, bir şey olmak istediğim sürece, psikolojik veya fiziksel olarak acı ortaya çıkar.Acıyı engellemek için sergilediğim eylemler bana korku, acı getirir.
Korku, ben belli bir kalıba girmek istediğim zaman ortaya çıkar.Korkusuz yaşamak, kalıplar olmadan yaşamak demektir.Belli bir yaşam şeklini benimsediğim zaman bu, korkunun kaynağıdır.Zor olan şey sınırları çizilmiş bir hapishanede yaşama isteğimdir.Peki duvarları kıramaz mıyım? Bunu ancak gerçeği gördüğüm zaman yapabilirim; bu tutsaklık, korkuya neden olur korku da hapishanenin duvarlarını daha da güçlendirir.Eğer korkunun tutsaklığından kurtulmak için duvarları kırmam gerektiğini söylersem o zaman sadece uzun vadede korkuya sebebiyet verecek başka bir kalıba girmiş olurum.
Duvarları kırmak arzusuyla harekete geçtiğim herhangi bir eylem sadece bir başka kalıbı yaratacaktır, bu da korku demektir.Peki korkuya yol açmadan, onunla ilintili, bilinçli veya bilinçsiz herhangi bir eylemde bulunmadan duvarı nasıl kırabilirim? Bu şu anlama gelir ki,duvarı kırmak için hiç bir davranışta bulunmamalıyım, kılımı bile kıpırdatmamalıyım.Peki kılımı bile kıpırdatmadan sadece duvara bakarsam ne olur? Bu sefer zihnin kendisinin hapishane olduğunu görürüm.Kalıp, kendi için yarattığı başka bir sürekli kalıpta yaşamına devam eder.Zihnin yaptığı herhangi bir şey eski bir kalıbı güçlendirir veya yeni bir kalıbın oluşmasının yolunu açar.Bu da demek oluyor ki zihin korkularından kurtulmak için ne yaparsa yapsın bu yeni bir korkuya zemin hazırlar.
Korkunun kaçabileceği bir çok yol vardır.Bu yollardan en çok kullanılanı kimliktir değil mi ? Devlet'e göre kimliğiniz, topluma göre kimliğiniz...Askeri geçitlerde, dini törenlerde veya ülkeniz işgal edilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı anda bu olaylara nasıl tepki verdiğinizi hiç farkettiniz mi ? Kendinizi bir ülkeye, bir oluşa, bir ideolojiye göre tanımlarsınız.Başka zamanlarda vardır ki bu sefer kendinizi çocuğunuzla, eşinizle veya belirli bir eylem veya eylemsizlikle tanımlarsınız kendinizi.
Kimlik bir kendini-unutma sürecidir.Kendimin bilincinde olduğum sürece acının, çabanın ve sürekli bir korkunun varolduğunu bilirim.Fakat eğer kendimi başka bir şey ile, daha büyük, daha kayda değer, daha güzel bir şeyle, yaşamla, gerçekle,bilgiyle,inançla ve bilgiyle tanımlarsam en azından, geçici olarak, kendimden bir kaçış yolu vardır değil mi? Ülkem hakkında konuşursam, kendimi geçici olarak unuturum öyle değil mi? Eğer Tanrı hakkında bir şey söylersem kendimi unutur muyum? Eğer kendimi ailemle, bir grupla, belirli bir siyasi parti ile veya bir ideoloji ile tanımlarsam işte o zaman geçici bir kaçış yolu vardır.
çeviri: eray erdoğan
İnsanlar hastayken daha az sigara içiyor bense aksine daha çok içiyorum.
Boğazıma gelen o sertliği seviyorum ve normaldede
bu kadar sert olmalı sigara diyorum hoşuma giden birşeyden hastaysam neden vazgeçiyim ki.hastayken ne kadar zararlıysa sağlıklıyken de o kadar zararlı bu meret bırakın bu hayattan zevk alarak ölelim.
İlker.
Ve o zaman anlarsın hayatının uzun zamandır neden başka birinin hikâyesiymiş gibi gözükmeye başladığını. Sokak lambalarının ölgün ışıkları karanlık odalara vurduğunda, duvar saatinin tik taklarından başka ses yokken yanında, sanki bir tek sana açıklanmayan bir sır varmış gibi beklerken anlarsın aslında boşa beklediğini. Tünelde sana yol gösterecek rehberin, karanlıktan başka bir şey olmadığını anlarsın. Anne diye ağlayan çocukların aradığının çoğu zaman şefkatli bir baba olduğunu anlarsın. Çekip gitmek isterken görünmez bir elin seni nasıl durdurduğunu anlarsın.
Kırk yaşında ama altmış gösteren adamlara daha dikkatli bakarsın o zaman. Kahvelerin dışarıyı göstermeyen isli camlarına. Berduşlara ve kör kedilere bakarsın. Gözbebekleri kaymış esrarkeşlere. Suyun üstüne çıkmış ölü balıklara. Havada asılı gibi duran yırtıcı kuşlara daha dikkatli bakarsın.
Çabalarının sonuç vermediğini gören umutsuz insanların bakışlarıyla ancak o zaman buluşur bakışların. Bir yağmur çaktırmadan dindiğinde. Bir gün çenesi ağzının içine kaçmış dişsiz ihtiyarlardan birinin de sen olabileceğini bilirsin artık. Bir gece ansızın, yapayalnız ölmekten korkarken, cesedimi komşular mı bulacak yoksa sayım memurlarımı diye düşünürken hissedersin göğüs kafesinde her gün biraz daha büyüyen, kimsenin kapatamayacağı o boşluğu. Bir kokuya sarılma isteğini. Bir ömür gibi geçmiş zor, uzun günlerden sonra anlarsın ruhunu zehirleyen karmakarışık düşünceleri. Büyük heyecanlardan sonra çöken bitkinlikleri. Kimsenin bulutlara bakmadığı bir şehirde bir lafı döndürüp dolaştırmadan anlatmanın imkansızlığını. Belki de insanın ne anlatacağını bilemediğinde şair olduğunu anlarsın.
Gözyaşların kurumadan gülmeye başlarsın o zaman. Çünkü bilirsin ki seni artık kimse kandıramaz kolay kolay. Mutsuz insanları kandırmak zordur çünkü. Hayata her zaman kuşkulu gözlerle bakan, mutsuz insanları kandırmak, herkes bilir bunu, çok ayıptır çünkü.
Emrah Serbes
Yeni Bir Başlangıcın Yaban Düşleri
Author: Ahmet Yorulmaz / Etiketler: C. Hakan Arslan, LAWRENCE FERLINGHETTI, Underground Poetix, Yeni Bir Başlangıcın Yaban Düşleri
Beton çıkıntıların ötesinde
mum ışığında çiftlerle
düşlere dalıyo lokantalar
Yitik İskenderiye ışıl ışıl şimdi de
bi milyar lambayla
Yaşamlar yaşamlara bitişiyo
oyalanıp dururken kırmızı ışıklarda
Ötesinde yonca yaprağı kavşaklardaki çıkış rampalarının
‘Ruhlar ruhları yiyor kapsayıcı boşluk içinde’
Mutfak penceresinden dışarı taşan bi piyano konçertosu
Yoginin teki bi şeyler anlatıyor Ojai’de
‘Her şey tek bir zihinde olup bitiyor’
Ağaçlar arasındaki çayırda
oturmuş sevgililer
kendilerinin evrenle bir olduğunu
anlatan ustayı dinlemekte
Gözler çiçekleri kokluyor çiçeğe dönüşüyolar böylece
Soluk kesen bi susku var
çevre yolunda bu gece
Pasifik’te derinlerden bi dalga tam bir mil yüksekliğinde
hızla yaklaşırken kıyıya
zehirli gazını son kez soluyup Los Angeles
gömülüyor denize tıpkı Titanik gibi ışıl ışıl bi halde
Dokuz dakika sonra Willa Cather’ın Nebraskası da batıyor onunla
Deniz ulaşıyor Utah’a
Mormon tapınakları midyeler gibi sürükleniyor suda
Çakallar şaşkınlığa uğramış yüzemiyorlar bi yere
Omaha’da bi orkestra sahnede
çalmayı sürdürüyo Handel’in Su Müziği‘ni
Borular suya boğulmuş
çalgıları üzerinde yüzüyo kontrbasçılar
sarılmışlar onlara sanki sevgilileriyle sevişir gibi
Chicago’nun yerden üç beş metre yukarda giden trenleri var ya
onlar bi eğlence trenine dönüşüyo göğe bi yüksele bi alçala
Gökdelenler ağzına kadar dolu su bardakları gibi
Budacı deniz suyu Büyük Göller’e karışıyo
Yüce Kitaplar ıslanıp yumuşuyo Evanston’da
Milwaukee birası kabarıyo deniz köpüğüyle
Buffalo’nun Beau Fleuve’ü birdenbire tuz kesiyo
Manhattan adası temizleniveriyo on altı saniyede
Yeni Amsterdam’ın gömülü direkleri yükseliyo
koca dalga hızla yönelirken Doğu’ya
silip süpürecek gereğinden çok yaşamış Kamember Avrupa’yı
Mannahatta buğulanıyo denizin sarılgan otlarıyla
yıkanıp arınan toprak yeniden uyanıyo el değmemişliğe
tek ses cırcır böceklerinin devasa cırıltısı
deniz kuşlarının çığlığı
bomboş bengilik içre
o sıra Hudson yeniden kazanıyo sık ağaçlıklarını
Kızılderililer geri çağırıyo kanolarını
Sonsuz Yaşam
Sonsuz o güzelim yetkin yaşamı dünyanın
Sonu yok gökçe varlıklarının, içinde soluk almanın
güzelim duygulu varlıkları sonsuz, yaşayan
görüp duyarak düşünüp duyumsayarak
gülüp dansederek iç geçirip ağlayarak
esrimeyle sevinin umutsuzlukla sevincin
sonsuz akşamüstleri sonsuz geceleri boyu
içip çekerek söyleşip türkü çağırarak
sonsuz Amsterdamlarında varoluşun
yağmurlu sabahlar yazarların falan takıldığı yerlerde
sayısız kahveyi indirip mideye
sonu gelmez neşeli muhabbetlerle
Işıkların sonsuz cümbüşünde
arzu tramvaylarıyla geçen
sokak sineması sonsuz
Samanyolu’nun geceyarıları boyu
üstü örtülü açık hava diskolarında
havasız punk rock barlarında
uzun saçları saça savura dansetmek sonsuz
gündoğumunun Uçmaklarına dek
geceleyin sonsuza varan herşeyin
lafını edip düşünerek cigara içmek
gecenin soluk aklığında gecenin ışığında
Evet ya tabii ya sonsuz yaşayıp sevmek
tiksinip bağrına basmak tutkuyla öpüp öldürmek
zamanın içinde dönüp duran
etten yaşam çarkını
tıkırdatmak solumak doğurmak sonsuz
Sonsuz yaşam sonsuz ölüm
Sonsuz hava sonsuz soluk
Sonu yok dünyaların bitmek bilmeyen günleriyle
güz vakti yapraklarla bezeli
tıklım tıkış caddelerinde başkentlerin
Sonsuz düşler dağılan uykular sonsuz
özenin kavuşuk kolları
düşünce dolambaçları
sevinin arap saçı kuruntuları
arzuyla özlemin daralan halkaları
adlandırılamazın sayıya gelmez oyun sonları
Yanıp tutuşan gökler sonsuz
uzanıp doğrulmuş evren sonsuz
Bi mantar yığınının üstünde duruyo dünya
İçimizde soluklanan yalaz sonsuz
benzinle şenlenen yalazları sindirerek
meydanlarda dansediyor dövmeli ateş yutucular
Yalazlanan yaşamın küt küt atan yüreği cesur mu cesur
çarpıyor pompalıyor yanıp tutuşuyor bu yürek
Duyuların açık alanları sonsuz
kösnüyle sevinin kokusu
kızışmış kedilerin duraksız çağrısı
dört yana saçılan misk
Sonu gelmez sevişme seslerinin
gıcırdayan yatak yaylarının
sevişen sevgililerin inlemelerinin sonu gelmez
geceleyin duvarın ardından işitilen
Sonu gelmez esrik haykırışlarının
bitik yitik doruğun bağırtılarının
zangırdayan müzik kutusunun tınısının
Cennette becerilmiş
üfürüp fışkırtmaların gürüldek akışının sonu gelmez
Ardından sonsuz girişimler
Sartre’ın bulantısından kaçayım diye
kavrulmuş duyumun çorak cascavlak tepeleri
umutsuzluğa gömülü yaşama sevinci
aydınlanmanın gemi yükü
Kharon’un hendeğinde yüzen bok tekneleri
hırslar histeriler paranoyalar
kirlenmeler ve sapkınlıklar
Başkaldıran insan sonsuz
ölümün anonim suratında
ucube devletin daracık yollarında
Bu herifin anarşist görümleri sonsuz
yabancılaşması sonsuz
yabancılaşmış şiiri sonsuz
devletin atsineği Eros’un Hamalı
Yeryüzündeki bu insan yaşamının tınısı sonsuz
onun sonsuz radyo ve televizyon yayınları
rotatiflerin sonsuz silindirlerinde dönüp duran gazeteleri
yazı makinelerinin sonsuz şeritlerinde
sözcüklerinin ve imgelerinin akışı
duraksız döktürmeler kararsız karalamalar
bilinmedik birince yazdırılan şiiirler sonsuz
Telefonla dünyanın bi ucunu aramalar sonsuz
sevgililerin istasyonlardaki sıkıntılı bekleyişi
kuşların tepelerde çatılarda cıvıldaması
gökyüzünde kargaların gaklayıp durması
cırcır böceklerinin canhıraş cırıltısı
yükselip alçalan suların
çakıllardaki şırıltısı denizlerin çırpıntısı
Güz vakti Ekim’in ortasında
gelgitin coşkun kuşatması
yaradılışın tuzdan öpücüğü sonsuz
Yaşamın barajları kanalları ötesinde
gemi çanlarının çalmasının sonu yok
Zamanın bomboş kilise ve kulelerindeki
devasa kampanaların zangırdayıp durmasının sonu yok
Sonu yok saçı sakalı birbirine karışmış kutsal kişinin
karayıkım yüklü bildirisinin
Yaşamın zamanda titreşip duran
uzay boyunca ışıldayan
zemberek yüreğinin
boşalması sonsuz
bu yürekte dolanan turist gemileri sonsuz
sonsuz kanallarda salınan çatanalar
günbatımında yalazlanan milyonlarca pencere
Kent ışıl ışıl arta kalan ışıkla
sonsuz porno ve neon kamışlarla
kızışıp sarsılıyor orospu mahalleleri
eğreti evlerin yalnızlık dolu çatı katı odalarında
bitmek bilmez titreşimlere boğulan vibratörler
kösnünün etli sandviçleriyle
sevinin lezzetli biftekleriyle
tıka basa doymalar sonsuz
düşler ve orgazmlar sonsuz
döllemenin ve göçebeliğin kuttörenleri
çatıların üstünden doğurgan kuşların uçuşu
yumurtaların yuvalara ve dölyataklarına düşüşü
yaralı kumruların ağlaştığı
dayalı döşeli sevi odalarında
tenin girişimleri ve ayartıları
sevinin ya da kösnünün değdiği yerde
son yok bebeklerin doğmasına
son yok bilincin sessiz sedasız doğumuna
son yok onun acı yüklü ölümüne boş yere
son yok son yok kuruyup solmasına
tüyün tohumun tenin gerekli böylesi de
bir yerlerde birbirine türkü söyleyen
neon denizkızlarının
Birbirine bütün bütüne yakın olanların
göze batmayan değişkeleri sonsuz
gençliğin ateşi yaşlılığın közü
ozanın yeni baştan kabaran öfkesi
Moleküllerin sonsuz dansında
son yok son yok hiçbir yaratığa
Herşey biçim değiştirir Herşey sesini yitirir
ve yeniden yeniden yükseltir sesini herşey
Tanrı’yı ve Godot’yu beklemek sonsuz
saçma eylemler saçma tasarılar saçma oyunlar
ikilemler ve gecikmeler
saçma işte, beklemek hiçbir şey eylemeden
savaşın yitip gitmesini
devletin yitip gitmesini
Çılgınca bir sonu
hiçbir şey eylemeden beklemek çılgınca!
İyiyle kötünün savaşı sonsuz
yazgının fiskeleri nefretin çelmeleri
son parlamanın sonsuz zincirleme reaksiyonlarında
atom bombaları ve otomatik uyarı düzeneğinin hataları sonsuz
o sıra karşı çıkışın Beyaz Bisikletleri
usulca dönüyorlar bu çılgınlığın etrafında
Çünkü yeraltı sığınaklarında düğmelere basıp duran
sivri burun ayakkabılı Gucci terlikli
Teksas çizmeli çelik başlıklı
ordu tanrılarının da bir sonu var
Çünkü hala seçilesi
umut dolu seçeneklerin sonu yok
Işığa boğulmuş karanlık kafalar
görkem dolu yollar
talihin yeşil devleri
umutsuzluğun çamurlu sularında umut yüklü oltalar
uzaktaki tepeler çalılıktaki kuşlar
ışığın gizli akıntıları, işitilmedik ezgiler
yumuşak susku dolu düşüncenin oturumları
görkemli haz konakları kuruluyor
her gün yüreğin mutluluk içinde ölmesi
topraktan kamışlar
kanatlanmış pabuçlardaki ayaklar
rıhtımın üstünde
Son yok
hala açılası algı kapılarına
ışığın çılgınca akışına
insan ruhunun yükseklerdeki havasında
içimizdeki dış uzayda
yin ile yang Amsterdamlarında
sonsuz rubailer sonsuz saltık erinçler
sonsuz shangri-lalar sonsuz nirvanalar
sutralar ve mantralar
satoriler ve sensaralar
Bodhiramalar ve Boddhisatvalar
karmalar ve karmapalar!
Esrimenin tütsülü dölyataklarında dansedip
şarkı söyleyen Şivalar sonsuz!
Işıma! Aşkınlık!
Zamanın kırılca gecesi içinde
ruhun sonsuz suskusunda
insanın uzun gürüldek öyküsünde
İnsanın herşeyi imleyen
sonsuz çığlığı ve çılgınlığında
sonsuz sanrılarıyla
tapınmaları yok etmeleri aydınlanmalarıyla
dikelmeleri ve teşhirleriyle
faşoluğu ve maçoluğuyla
yoldan çıkmış ruhun sirkleri
imgelemin atlıkarıncaları
kafasızın da tavşan adası
ortak bilinçdışının
bir araya toplanmamış sesleriyle
yazdırılan şiir sonsuz!
Göz kamaştırıyor zamanın izleri üstünde!
İskenderiye’nin son günlerinde
Waterloo’dan bir gün önce
Durmak bilmiyor dans
Bir cümbüştür gidiyor gecenin içinde
Amsterdam, Temmuz 1980
LAWRENCE FERLINGHETTI
Çev.: C. Hakan Arslan
Kaynak: Underground Poetix